Showing posts with label müzik. Show all posts
Showing posts with label müzik. Show all posts

Marsilya'dan Plak Dükkanları...

Galette
Eğer elektronik müzik dinliyor ve plak seviyorsan bil ki Marsilya'daki tek adresin burası. Fransız DJ jargonunda 'plak' demek olan'Galette'de koliler dolusu plak var. Türler biraz karışmış olsa da yeterince vakit harcayınca harika şeyler bulmak mümkün. Sadece ikinci el. Fiyatlar oldukça uygun. Sahibi bir DJ, dahası arada bir İstanbul'a geliyor.. Sadece elektronik değil her tarzdan çok geniş bir arşiv..
Film müzikleri de oldukça sürprizli...Bu dükkana defalarca uğramalı, tüm türlere bakmalı... Memnuniyet garanti!
Adres: 31, Rue des Trois Rois (Cours Julien) Marsilya

Lollipop Music Store
İsmi güzel, konsepti YAZININ DEVAMI...



Kopenhag'da Plak Dükkanları...

Bu yazı Çok Gezenler Kulübü için hazırlanmış olup fotoğraflı  orijinal metin Çok Gezenler Kulübü web sitesinde yayınlanmaktadır.

Sort Cafe & Vinyl
Daha önce çokgezen diğer arkadaşlarımız tarafından keşfedilmiş, tadı çıkarılmış, yorumu yazılmış, adı üstünde kafe ve plağı aynı bünyede barındıran samimi mekan.
Mekanın dar olması ve kafe müşterisinin yoğunluğu nedeniyle plak seçimi, dinlemesi biraz sıkıntılı olsa da bu mekanın yarattığı keyif dalgası kuvvetli.  Yeni ve eski güzel bir arşivi ve rengarenk bir müşteri kitlesi var.. Birçok türden plak, ender rastlanan atmosferik, otantik parçalar da dahil olmak üzere dükkan boyunca uzanan rafta yerini almış..Kapalı ambalajları açtırmada ve kredi kartı ile ödemede sorun yok. Fonda çalanlara da kulak kabartmalı ve güzel kahvesinin tadı cam önünde oturup sokağı izleyerek çıkartılmalı…
Adres: Skydebanegade,  4 Kopenhag

Mint Records
Buraya ‘ikinci el müzik süpermarketi’ denebilir aslında. Yani dışarıdan bakınca görünümü böyle diyor..Oldukça fazla plak, CD  ve ayrıca film var. Soul, funk, jazz albümleri fazla, rock, indie seçenekleri çok ama elektro tatlarda  durum pek parlak değil. Dışarıdan içeriye çeken havası biraz gezinince yerini hayalkırıklığına bırakabilir. Ama belli olmaz, çoklu alımlarda uygulanan indirim, biri bedava kampanyaları cazip gelebilir. Aklın kalmasın diye kısaca gözatıp hemen yakınındaki cennete doğru akmakta fayda var…
Adres: Gammel Kongevej, 140A Kopenhag

Sound Station
Daha görür görmez ‘işte bu!’ nidasına sebep olabilecek tatmin edici bir havası var. İki kata yayılan,  bol bol çeşidi, çok ilgili ve bilgili personeli var… Personelin gayet iyi önerileri var..Bildik labelların yanısıra İskandinav şirketleri ve sanatçılarının da çok yenilikçi örnekleri var.  Eski de var, yeni de var… İçeride bildiğin plaklardan oluşan eşsiz bir kütüphane var. Kısaca Sound Station’da seni en az yarım gün oyalayacak yeterince sebep var
Adres: Gammel Kongevej, 94 Kopenhag

Sex Beat Records
Bu seksi ismin ardında sağlam bir rock ve sert türevleri arşivi var..Ama neredeyse tamamı CD; plak çok az..Giysi ve aksesuarın da satıldığı ve akşamüstü uğrandığında içerideki kitleyle beraber bir rock bar havasına bürünen mekanın diğer şubesinde bir de konsept kuaför bölümü var…
Adres: Studiesstraede, No.3 ve No.18 Kopenhag

Beat Bop
Küçük ve sevimli. Metal, rock ve türevlerinin satıldığı bir yere sevimli demek ne derece sevimli bilinmez ama diğer tüm Danimarkalılar gibi bu dükkanın sahibi de son derece güleryüzlü ve ilgili olunca Beat Bop’un algısı böyle oluyor! Eletronik müzik dostu, sözüm sana, buralara hiç uğrama!...
Adres: Peder Hvitfeldsstraede, 14 Kopenhag

Route 66
Dükkan güzel, içindeki ürün yelpazesi iyi.. Yeni, eski,  jazz, nu jazz, ambient, pop, rock, soundtrack, indie… ne ararsan herşeyden tatmin edici miktarda var. Ama gelgelelim sahibi gıcık! Bu güzelim şehirdeki tek problemli satıcı denebilir. Plaklara kendinden başka kimsenin dokunmasından hoşlanmayan, kapalı ambalajı binbir nazla açan ve kredi kartı görünce yüzünü ekşiten satıcılara alışkınsan eğer, problem yok, dükkan güzel!...
Adres: Faelledvej, 3 Norrebro, Kopenhag

Fona
Tüm bu adreslerin yanısıra Virgin, Fnac tarzı bir yer ararsan merkezdeki Fona’ya uğramalısın. Burada da çok sayıda plak ve CD diğer adreslere nazaran biraz daha yüksek fiyatlar ama yine bol çeşitle seni bekliyor olacak.
Adres: Ostergade, 47 Kopenhag

Unutmadan ekleyelim; Kopenhag çalışma saatleri açısından biraz kısıtlayıcı olduğu için normalde plak dükkanlarında alışkın olduğun esnek saatler burada yok. O nedenle plak turlarını öğlen yemeğinin hemen ardından gerçekleştirmeni ya da  dükkanların web adreslerinden çalışma saatlerini kontrol etmeni şiddetle öneririz..

Amsterdam Alışveriş Rehberi...

Bu konuda yazacak çok şey var.. O yüzden hiç oyalanmadan direkt konuya giriyor alışveriş gözlem ve tecrübelerimi samimiyetle anlatıyorum..


Peynir: Edam ve Gouda'nın adlarını üretildikleri bölgeden aldığını bu seyahatte öğrendim. Çok sevdiğim bu iki peynirin en lezzetlilerini de Amsterdam'da yedim.. Birçok peynir dükkanı var. En yaygın olan peynir zinciri Henri Willig pazarlamayı oldukça profesyonel yürütenlerden.. Tüm peynir dükkanları malum feci kokuyor ama YAZININ DEVAMI...

Kıskanç Haller...

Fredrika Stahl yarın akşam Babylon'da...
27 yaşında...Güzel...Yetenekli...İsveçli...
En kötüsü de eşimin arabasında uzun zamandır CD'si var!
Uzun lafın kısası, yarın bu konsere gidilecek,
allahın emri...
Tamam kabul, gidelim...
Ama böyle hatunlara jazz'ı yasaklasınlar.
Zira fazla seksi oluyor...
Başedemiyoruz...


Şaka bir yana konser yarın ve perşembe 21.30'da Babylon'da... Biletler 35.00 TL... Kaçmaz derim...

Pantha du Prince ve Onor Bumbum...

Heyecanla bekledik dün geceyi.
23.00 civarı Babylon'a giriş, etraf sakin.
 Biraz sohbet dostlarla.
İçeride bir tur..derken iki genç adam sahnede.
Onor Bumbum'muş.
İlk defa dinledik, beğendik.
Onur Bumbum çok pozitif, ışık saçıyor.
Soundları güzel.
İlk parça ve sonlara doğru çaldıkları
albümde olmayan parça çok çok güzel.
Aslında diğerleri de iyi ama
sanki vokal ağırlıklı olmasalar daha iyi olurdu.
Şarkıların adları hep emir kipli:
Bi dur; dokun, uyu uyan..:-)
Güzeldi yahu, başarılı buldum...
Derken adamımız çıkıyor sahneye.
Kapişonu başında, öyle kendi halinde.
Hiç bakmıyor kalabalığa.
Derken elektrik gidiyor, hoop jeneratörler devrede.
Parçalar ardı ardına geliyor,
canlı copy paste sesler ekleniyor üzerine.
Bardaklara vuruyor ses için,
arkadan biri-adam votka istiyor- diyor:-)                                                       
Ne eksik ne fazla tam gereken müziği yapan                                                       
enteresan bir adam bu                                                        
Sonlara doğru daha da güzel çalıyor.                                                       
Kapanış parçası beni bitiriyor.                                                       
Şöyle düşünüyorum içimden.                                                       
Sen Prens değilsin, kralsın yahu!..                                      

Bugün Pantha Du Prince günü...


Bu gece...
00.00'da...
Babylon'da...
Yeni Plaid'im...
Pantha Du Prince...
Sabırsızlıkla bekliyorum...

Bir ''Dandadadan'' vardı hani...

İlk dinleyişimdi onları Radar Live'da... Gelmiş geçmiş -bana göre- en başarılı müzik festivalinde ilk kez dinleyip bayılmıştım... Devamı da geldi sonra... Peyote'de verdikleri birkaç konser, zar zor temin edilebilen bir albüm... Sonra askere gidiyorlar dediler. Eee, sonra, bir daha da hiç haber alamadım. Dağılmışlar diye duydum ama duymamazlıktan geliyorum...

The Veils @ Babylon...

The Veils hayranı değiliz, pek takip etmeyiz kendilerini. Ancak bir Cumartesi gecesi plansız programsız Beyoğlu'ndaysanız, yemek sonrası düzgün bir mekanda iyi birşeyler dinlemek isterseniz alternatifler kısıtlıdır. Her daim hiç çekinmeden gidilecek mekanların başında Babylon gelir. Zaten mekanın müzikal programı 'çok emin ellerde' olduğundan hiç şüphesiz iyi birşeyler dinleyeceğimizi, kapı personelinden bar personeline hep düzgün insanlarla muhatap olacağımızı bilerek, emin olarak, gönül rahatlığıyla gideriz hep Babylon'a. Bu sefer de öyle yaptık, hiç riske girmeden kendimiizi Babylon'a attık. Pişman da olmadık. Çok kalabalıktı. The Veils de hiç fena değildi, gayet keyifle dinledik onları. Zaten canlı performansın kendine has bir keyfi vardır her zaman; sahnede kim olursa olsun genellikle zevk alınır, öyle değil mi?..
Bu arada Babylon'a uzun zamandır en heyecanla gideceğimiz gece önümüzdeki Cuma olacak. Pantha Du Prince geliyor! Berlin seyahatimizde sevgili Mabbas'ın önerisiyle neredeyse tüm albümlerini topladığımız Alman Elektronik müzik dehasını canlı dinlemeyi iple çekiyoruz....

Üç Sergi...Bir Dinleti... Sanatla Güzelleşen Bir Beyoğlu Günü...

Bu ılık ve güneşli güzel Cumartesi gününü Beyoğlu'nda sergi gezmeye ayırıyoruz...
İlk durağımız Yapı Kredi Kazım Taşkent Galerisi'ndeki sergi;
Past, Present, Future... Geçmiş, şimdi, gelecek...

Yerli ve yabancı farklı dönemlere ait birçok farklı tarzda eser bu sergide buluşmuştu. Daha önce Viyana ve Verona'da da sanatseverlerin karşısına çıkan sergide tabii ki biz yine klasik sanatın temsilcilerini çok beğendik. Elimde değil bu C Print baskılar, video-artlar, yerleştirmeler bana çok şey ifade etmiyor... Ama bu sergideki çeşitlilik ve denge çok hoştu gerçekten...
Antonio Donghi'nin Jonglör(1936) ve Giovanni Gerolamo Savoldo'nun Flütlü Genç Erkek Portresi(1525) adlı eserlerini çok sevdik... 
Bu aralar Beyoğlu'na yolu düşenlerin sergiye uğramalarını tavsiye ederim...
İkinci durağımız Pera Müzesi; burada bugün gezeceğimiz iki sergi var. Birincisi;
Çarlık Rusyası'ndan Sahneler...
Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu sergiye tekrar gidip her bir tabloyu daha ayrıntılı incelemek için can atıyorum! Resmen büyülendim. Hepsi birbirinden güzel eserlere müzede iki kat ayrılmış.
Nikolay Kasatkin, Öksüzler (1891)

Nikolay Yaroşenko, Salıncakta (1888)

Vasiliy Maksimov, Gelecek Hayali (1868)

Nikolay Yaroşenko, Bilinmeyen bir Kadının Portresi (1893)
İşte özellikle yukarıdaki iki eser benim için günün anlam ve önemidir, başka da birşey demiyorum. Daha o kadar çok hayran olunacak eser var ki aslında... Sergi aynı zamanda Rus yazarların başyapıtlarını okuyormuşçasına hikayelerle dolu...
Sırada son sergi var:
Csontvary...



Çarlık Rusyası hazinesinden sonra biraz hafif geldi itiraf ediyorum ama yine de güzel... Özellikle yaptığı gezilerden Balkanlar sahneli resimleri çok masalsı ve çoşkulu...parlak ışığıyla neşe veriyor bakarken insana...
Bu kadar güzel şeye baktıktan sonra sıra şimdi kulaklarda. Pera Müzesince düzenlenen müzik dinletisinde Ufuk- Bahar Dördüncü kardeşlerin dört el piyano dinletisi var.
Biraz müzik biraz sohbetle çok samimi bir ortamda harika bir akşam geçiriyoruz. Geceyi ikilinin yeni çıkardıkları Macar Dansları albümünü imzalatarak mutlu mesut tamamlıyoruz...

Fischerspooner...

Fischerspooner'ı tabii ki en çok yıllardır sevgili Mabbas'tan dinlediğimiz Emerge parçasından tanıyoruz. Bu çok sevdiğimiz grubun One Love'a geleceğini duyduğumda festivale katılım amacım da belli olmuş oldu: Fischerspooner... Bu yılki festivalin en iyi sahne performansı olduğunu hiç tereddütsüz söyleyebilirim. Ana sahneyi dolduran herkes dans etti, zıpladı, eğlendi...Müthişti... Uzaylı bir elektronik müzik grubunun dünyada verdiği ilk konser gibiydi!
...Ve Casey Spooner harikaydı. Çok yorgun olduğunu söylemesine rağmen sahne performansından hiç ödün vermedi. Cesur, kibirli, cüretkar, eğlenceli, zeki ve seksiydi!... Buna bir konser demek çok doğru gelmiyor; daha çok bir enstalasyondu. Zaten Casey Spooner'ın da iddiası, pop star değil, sanatçı olduğu yönündeydi. Gerçekten de, izleyicisini de performansın bir parçasına dönüştüren grup, izleyen herkesin anıları arasında güçlü bir yer edindi. Hele ki performansın sonunda Casey'nin 'crowd surfing'i vardı ki (Türk müzikseverlerin pek alışık olmadığı) muhteşem bir andı. Sahneden kendini seyicilerin kollarına bıraktı ve ta arka sıralara kadar eller üstünde gidip döndü. Kendime inanamıyorum ama o ellerin arasında benimkiler de vardı! Bir ara neredeyse eziliyordum; sanki sadece ben taşıyorum gibiydi. O'nu boynum kırılmadan, ezilmeden, arkada uzanan ellere aktarmayı başardım. Bu kargaşada kaliteli bir güneş gözlüğünden olduk ama öyle keyif aldık ki hiç umurumda değil...Her anına değerdi...

İşte bu sıradışı performastan , sıradışı kostümler ve koreografiden bazı kareler:

Gündüzleri bir müzede 'cafe'yim, geceleri 'dans pisti'yim...

...diyor Cafe Leopold. Bir kulak kabartalım, bakalım ne anlatıyor:



Viyana'nın merkezinde, 'MuseumsPlatz' denilen bölgede Leopold Müzesi'nin avlusu burası. Leopold Müzesi Gustav Klimt gibi, Egon Schiele gibi modern sanatın önemli isimlerinin eserlerini barındıran önemli bir müze. Koleksiyon ve sergileri gezerken arada dinlenmek, birşeyler içmek isteyenler avludaki basamakları tırmanıp buraya, Cafe Leopold'a ulaşırlar.
Gündüz saatlarinde sıcak ve soğuk içecekler, hafif atıştırmalıklar tercih edilir konuklarımız tarafından. Müzik hoş ve sakindir...
Saatler ilerler ve akşam olunca müze kapanır. Müzeler bölgesinden yavaş yavaş el ayak çekilir. Turistler, öğrenciler, şık giyimli sanat takipçileri başka yerlerdedir şimdi...
Cafe Leopold'da başka türlü bir heyecanın beat'leri duyulmaya başlar giderek yükselerek! Şimdi müzik başroldedir. İş çıkışı arkadaşlar toplanır, rahat ve eğlenceli giysili genç nüfus ortama akmaya başlar. Müzik gittikçe yükselir...
Haftanın her gecesi farklı bir elektornik müzik etkinliğine sahne olur Cafe Leopold. Ünlü DJler gelir, albüm lansmanları, ünlü labelların geceleri düzenlenir.
Gündüz müzeye gelen bir turistin şans eseri yolu buraya düşerse bir gece, ne kulaklarına ne gözlerine inanamaz asla! Farklı bir deneyimdir Cafe Leopold, Viyana gecelerinde sizi bekleyen. Viyana gece yaşamı içinde çok bilinen ve tercih edilen ama elektronik müziksever bir turist için gizli bir köşedir. En sakin geçecek bir pazartesi gecesinin bile kurtarıcısıdır...
Viyana'ya doğru bir yolculuk planınız varsa eğer, gitmeden aylık Cafe Leopold programına gözatmakta fayda var. Oldu da bakamadınız, geceyarısı en azından otelinize gitmeden önce bir içecek için uğrayabilirsiniz. Issız müze avlusunda yürümekten çekinmeyin, müzik sesini takip edin, yeter! Asla pişman olmayacaksınız...
Aylık program için:

http://www.cafe-leopold.at/?n=1

Fairmont is OK...Mabbas Forever!


26 Şubat gecesi Babylon'dayız... Çok karanlık şeyler çalan bu yakışıklı kardeşimizi dinlemeye geldik. Heyecanlıyız... Ağlamaya hazırız... Fairmont öncesinde sahne alan Gudrun Gut çok samimi, çok deneysel müziğini paylaşıyor dinleyicilerle. Hatta İstanbul'dan o kadar etkilenmiş ki, İstanbul'a özel Taksim, köprü, vs. temalı bir çalışmayı da hemen eklemiş performansına...Sevimliydi... Bu performans biter bitmez Fairmont çalmaya başlasaydı harika olurdu ama nereden geldiği, tarzı hiç belli olmayan 'tüm zamanların en kötüsü' diyebileceğim bir arkadaş kötü DJliği ve garip seçimleriyle toplanan kalabalığı dağıtmayı başardı! Fairmont çalmaya başladığında artık benim için çok geçti, dağıldım bir kere.. Aslında ilk iki parçası ve son çaldığı parçayla Fairmont beni fethetmeyi başardı ama yine de tam umduğum karanlık havayı yakalayamadım. Zaten çok da kısa çaldı, şaşırdık biraz.. Ama hemen ardından Mabbas çalmaya başladı. Kısa ama mükemmel bir set çıkardı. Bizi o mooddan aldı, break beat in en babasından parçalarla biryerlere fırlattı. Mabbas geceyi kurtardı! Fairmont diye geldik, Mabbas'la kendimizden geçtik. Bu kadar geniş yelpazede müzik yapan, ne lazımsa onu çalan, dinleyiciyi bu kadar iyi analiz eden ve modası hiç geçmeyen başka bir DJ var mı bu ülkede? İnanın hiç abartmıyorum, Mabbas forever! diyorum.

Jori Hulkkonen's Acid Symphony Orchestra

Cuma gecesi Babylon'da enteresan bir konser vardı: Jori Hulkonen's Acid Symphony Orcherstra. Smokin ve fraklar içinde elektronik müzik yapan 10 adam ve acaip karizmatik bir de şef! Şaka gibi! Tabii ki bu etkinliği kaçırmadık. Açıkçası müzikal anlamda beni tam olarak fethedemeseler de orada olmaktan müthiş keyif aldım. Sadece müzik yapmıyor işin show kısmını da gayet canlı tutuyorlar. Bu projede 'şef' rolüne soyunan Jori herşey bir yana çok cool duruyor sahnede. Ekip müziğini yapıyor ve kendileri de eğleniyor. Arada bir çantadan bir şişe votka çıkıyor ve elden ele gezdirilip tur sonunda bitiyor. Gecenin sonunda ne çok içtiler derken bir tanesi alkole yenik düşüyor. Sonra da gerçekten düşüyor!.. Ben zavallıcığın bu haline biraz üzüldüm ama onlar kendi aralarında bundan bile eğlence çıkarttılar.
Sonuç olarak iyi ki kaçırmadık dediğimiz güzel bir geceydi. Keşke bu tarz 'konsept' performanslar daha çok olsa...