Showing posts with label konser. Show all posts
Showing posts with label konser. Show all posts

Bu aralar Amsterdam’da…

Bu post Gezici Günlük tarafından Çok Gezenler Kulübü için hazırlanmış olup fotoğraflı orijinal metin Çok Gezenler Kulübü web sitesinde yayınlanmaktadır.
Ayrıca bu yazının bazı bölümleri Pegasus Magazine Mayıs 2013 sayısında yayınlanmıştır.


Amsterdam’a gitmeden önce yapılan şehre dair araştırmalara, şehirde gün içinde yapılan gözlemler, anlık içgüdüsel kararlar ve en önemlisi şehrin yerlilerinden alınan tavsiyeler eklenince işte bu aralar şehirde öne çıkanlar şu maddelerde sıralanıyor;

-         Yenilenen Stedelijk Museum’un havalı restoranı Restaurant Stedelijk, özellikle öğle yemeklerinde zirveye oynuyor.. Sabah 8.30’da kahvaltı servisiyle güne başlayan mekan gece 24.00’e kadar hizmet veriyor.  Kahve-tatlı molası ile müze ziyaretçisine, öğle yemeklerinde iş çevrelerine, akşam yemeklerinde konser katılımcısına uluslararası menusünden net tatlar sunan Restaurant Stedelijk,       YAZININ DEVAMI...

Kıskanç Haller...

Fredrika Stahl yarın akşam Babylon'da...
27 yaşında...Güzel...Yetenekli...İsveçli...
En kötüsü de eşimin arabasında uzun zamandır CD'si var!
Uzun lafın kısası, yarın bu konsere gidilecek,
allahın emri...
Tamam kabul, gidelim...
Ama böyle hatunlara jazz'ı yasaklasınlar.
Zira fazla seksi oluyor...
Başedemiyoruz...


Şaka bir yana konser yarın ve perşembe 21.30'da Babylon'da... Biletler 35.00 TL... Kaçmaz derim...

Apparat Babylon'daydı...

Veee inanılmazdı.
Çook uzun yıllardan beri hiçbir elektronik müzik performansı
baştan sona böylesine kusursuz olmamıştı.
Bu harika performans için söyleyecek hiçbirşey bulamıyorum.
Çok gaza geldim, derhal Berlin'e iki uçak bileti istiyorum!...

Burçin Büke Fulya Sanat'taydı...

Dün akşam dinleti başladığında ilk aklıma gelen şey Burçin Büke-Chopin albümünü neden blogda paylaşmadığımdı... İlk çıktığında almıştık albümü; hala severek dinliyoruz.Özellikle sıkışık akşam trafiğinde öyle iyi gidiyor ki...
Dün akşamki resital bu albümden Nocturne ile başladı.  Sonra harika klasik eserler ve ardından caz projesi eserleri geldi, bizi adeta büyüledi. Dinletiden elimizde Burçin Büke'ye imzalatma şansı elde ettiğimiz 'sevgili Chopin albümümüz' ve gülen yüzlerle ayrıldık...

...Ama gece bitmedi, 1 saatlik yemek ve kostüm değişikliği molasının ardından Babylon'a gitmek için tekrar yoldayız! Ne yapalım, bambaşka tarzda iki güzel konser aynı geceye denk geldi, ikisinden de vazgeçemedik :-)

Sanat Şehri Düsseldorf...

Sayısız sanat galerisi, onlarca müze, sergi salonu, iki opera, hayranlık uyandıran bir konser salonu, açıkhava sanat uygulamaları vs..derken Düsseldorf  sanat şehri tanımını fazlasıyla hakediyor.
Şimdi gözlem ve ziyaretlerimden yola çıkarak şehirde bir sanat turu atalım...

Benim için şehirdeki en önemli mekanlardan biri TONHALLE. Düsseldorf Senfoni Orkestrası'na ev sahipliği yapan mekan kubbe tasarımıyla mükemmel bir akustiğe sahip.
Burada dinleme şansına sahip olduğumuz konser karizmatik şef Axel Kober yönetiminde ve Mezzosoprano Susan Maclean eşliğinde Düsseldorf Symphoniker konseri. Bach...Mahler ...ve Bruckner... Hiçbir zaman unutamayacağımız eşsiz bir konser izliyor ara verildiğinde fuaye barında gayet şık ve elit sanatseverleri gözlemleyerek o ana dek farketmediğimiz bir yüzüyle tanışıyoruz şehrin...
(Küçük bir not: Buraya gelmek planlarınız arasındaysa 13-130 euro arasında değişien konser biletlerinden o sırada bulabildiğiniz en uygun fiyatlıyı çekinmeden alabilirsiniz. Salonun şekli itibarı ile hiç görüntü ve ses kaybı olmadan hemen hemen heryerden keyifle izlemek mümkün...) 


 Modern sanatlar ağırlıklı bir şehir aslında Düsseldorf. Müzeleri bile sanatın modern temsilcilerinin eserleriyle dolu. Kunsthalle, K20 ve K21, KIT Kunst Im Tunnel hep modern eserlere ev sahipliği yapıyor.
Museum Kunst Palast, Stadtmuseum, Goethe Museum, gibi farklı alternatifler ve bunlar da yetmezse sadece yarım saat uzaklıkta çevre şehirlerde de birçok müze ve sergi imdada yetişiyor...
Ben tercihimi K20'den yana kullandım ve seçimimden de gördüklerimden de çok memnunum...

Bir de sokaklarda görülenler var tabi. Heykeller, sokak sanatı örnekleri -Türkiye'de pek alışık olmadığımız üzere- galeri vitrinleri... Biraz da onlara göz atalım...
Altstadt'ta gezinirken rastlayacaksınız onlara...

Altstadt'ın ara sokaklarında birçok galeri var. Doğrudan sanatçılara ait hem atölye hem galeri mekanlar da mevcut ki bunlar gerçekten görülmeye değer...

Heykeller değil, hemen ardından ışık sızan camlara dikkatinizi çekmek isterim. Kunsthalle'ın altında yer alan gündüz müze kafe gece dans pisti bir mekan: Salon des Amateurs. Daha önce benzerini Viyana'da gördüğümüz bu mekana günler ve programımız uymadığı için maalesef biz hep dışarıdan başmak zorunda kaldık ama takip ettiğim kadarıyla güzel DJ performansları oluyor, bir gece uğramak lazım... 



Bir benzin istasyonu ve üzerinde katlı otopark. Ama bakın buradan bile sanatsal birşeyler çıkmış...
Carlsplatz civarında gezinirken çıkacak karşınıza...

Son olarak vaktim elverdiğince gezdiğim galeriler var bahsetmek istediğim...

Sies + Höke Galerie - Claus Föttinger. Fotoğraflar asetat ve ışıkla birleşip farklı dekoratif objelere dönüşüyor bu sergide... Etkileyici.

Thomas Struth - Fotoğra Sergisi. Doğada çekilen jungle fotoğraflardan etkilendiğimi söyleyemem ama geçmiş yıllarda Almanya sokaklarından perspektif kareler ile oluşturduğu koleksiyon çok başarılıydı...
 ...
Son olarak -ve iyi ki- gezdiğim Markus Lüpertz Sergisi @ Geuer & Breckner Galerie...
Son derece güzel resimleri ve heykellerini bir bir inceleyip birkaçını da satın alabilmek istedim ama inanın çok pahalıydılar...  Bari kendimi şöyle avutayım: Neyse artık, bir dahaki sefere!...

Pantha du Prince ve Onor Bumbum...

Heyecanla bekledik dün geceyi.
23.00 civarı Babylon'a giriş, etraf sakin.
 Biraz sohbet dostlarla.
İçeride bir tur..derken iki genç adam sahnede.
Onor Bumbum'muş.
İlk defa dinledik, beğendik.
Onur Bumbum çok pozitif, ışık saçıyor.
Soundları güzel.
İlk parça ve sonlara doğru çaldıkları
albümde olmayan parça çok çok güzel.
Aslında diğerleri de iyi ama
sanki vokal ağırlıklı olmasalar daha iyi olurdu.
Şarkıların adları hep emir kipli:
Bi dur; dokun, uyu uyan..:-)
Güzeldi yahu, başarılı buldum...
Derken adamımız çıkıyor sahneye.
Kapişonu başında, öyle kendi halinde.
Hiç bakmıyor kalabalığa.
Derken elektrik gidiyor, hoop jeneratörler devrede.
Parçalar ardı ardına geliyor,
canlı copy paste sesler ekleniyor üzerine.
Bardaklara vuruyor ses için,
arkadan biri-adam votka istiyor- diyor:-)                                                       
Ne eksik ne fazla tam gereken müziği yapan                                                       
enteresan bir adam bu                                                        
Sonlara doğru daha da güzel çalıyor.                                                       
Kapanış parçası beni bitiriyor.                                                       
Şöyle düşünüyorum içimden.                                                       
Sen Prens değilsin, kralsın yahu!..                                      

The Veils @ Babylon...

The Veils hayranı değiliz, pek takip etmeyiz kendilerini. Ancak bir Cumartesi gecesi plansız programsız Beyoğlu'ndaysanız, yemek sonrası düzgün bir mekanda iyi birşeyler dinlemek isterseniz alternatifler kısıtlıdır. Her daim hiç çekinmeden gidilecek mekanların başında Babylon gelir. Zaten mekanın müzikal programı 'çok emin ellerde' olduğundan hiç şüphesiz iyi birşeyler dinleyeceğimizi, kapı personelinden bar personeline hep düzgün insanlarla muhatap olacağımızı bilerek, emin olarak, gönül rahatlığıyla gideriz hep Babylon'a. Bu sefer de öyle yaptık, hiç riske girmeden kendimiizi Babylon'a attık. Pişman da olmadık. Çok kalabalıktı. The Veils de hiç fena değildi, gayet keyifle dinledik onları. Zaten canlı performansın kendine has bir keyfi vardır her zaman; sahnede kim olursa olsun genellikle zevk alınır, öyle değil mi?..
Bu arada Babylon'a uzun zamandır en heyecanla gideceğimiz gece önümüzdeki Cuma olacak. Pantha Du Prince geliyor! Berlin seyahatimizde sevgili Mabbas'ın önerisiyle neredeyse tüm albümlerini topladığımız Alman Elektronik müzik dehasını canlı dinlemeyi iple çekiyoruz....

Tebrikler Kanyon'a...

Her mağaza, her alışveriş merkezi yılbaşına özel birçok farklı etkinlik yapıyor ama bana göre en 'özel'i, en 'klas'ı Kanyon'dan geldi...
Misafirleri için İstanbul Gelişim Orkestrası'yla bir yeni yıl konseri düzenleyen Kanyon her ayrıntıyı düşünmüştü.
Sadece konserin güzelliği ile yetinmeyen alışveriş merkezi, çeşitli yiyecek içecek ikramlarından, ısınmak için şallara kadar birçok ayrıntı düşünmüş ve hatta otopark ücretini bile kaldırmıştı. Gerçekten çok ince düşünülmüş çok şık bir gün hazırlanmıştı konuklara.. Orada olan herkes için çok keyifli bir gün oldu...
Sadece alt kattaki performans alanında değil, tüm katlarda bol bol dinleyici vardı ve üst katlardan konseri izlemek için bir grup izleyici çok şeker bir görüntü oluşturmuşlardı!

Kanyon'un bu güzel organizasyonunu kutluyor bir Kanyon müdavimi olarak biz misafirlere verilen değere teşekkürlerimi sunuyorum...

Kürk Mantolu Madonna'nın izinde...Berlin Gezi Notları...

Kurban bayramı için planladığımız Berlin turumuzla ilgili araştırmalara başladığımda birçok siteden, blogdan, gezi notlarından faydalandım ve sonunda bizim için 'en ideal olan' kendi gezi rehberimi ortaya çıkardım. Bu araştırmalar sırasında Berlin deyince bir kitap çıktı karşıma: Kürk Mantolu Madonna. Bu Sabahattin Ali romanı imkansız bir aşkı anlatıyormuş Berlin dekorunda...İlgimi çekti, gitmeden aldım ve uçakta okumaya başladım...Otelde geceleri odamızın sevimli kapalı balkonunda okudum büyük keyifle...Kitabı bitirdim, Berlin'i sevdim... (Ekim 2010)
Bu yazının devamında şu soruya cevap bulunabilir:
Berlin'de ne yapılır?
Bence...
* Otel için Kurfürstendamm caddesi tercih edilir.
Şehrin en güvenli, en şık, en temiz, en nezih, en bol mağazalı ve ulaşımın en kolay olduğu caddesinde herhangi bir otel gezinizi kolaylaştıracaktır. (Bizim otel tercihimiz 3 yıldızlı Hotel Comet oldu. 3.5 km.lik caddenin tam orta bölümünde metro ve otobüs durağına 50 mt. mesafede, temiz ve samimi...)
* Ulaşım için toplu taşıma sistemi kullanılır.
24 saat kesintisiz her noktaya güvenli ve hatasız ulaşım garanti. Almanlar sistem adamı ve ulaşım konusunda resmen şov yapmışlar. Welcome Card çeşitlerinden size uygun olanı seçip kullanmak oldukça avantajlı...
* Şehir keşfine 100 no.lu otobüs ile başlanır.
Şehrin hemen hemen tüm turisitk noktalarından geçen bu iki katlı belediye otobüsüne ilk duraktan (Zoologischer Garten) binip son durağa kadar (Alexander Platz) gidilir. Mümkünse üst katta en öne oturup en panaromik görüntü elde edilir...
* Parlamento binası gece gezilir.
Gündüz önünde uzun kuyruklar olan parlemento binası gece de gezilebilir. Kapıları gece 24.0'e kadar açık olan bu görkemli binaya 22.00'den önce giriş yapmak kaydıyla çok daha kolay girilebilir. Görevliden 'Türkçe' bir audio guide alıp 360 derece ışıl ışıl Berlin manzarasının tadını çıkarmak çok keyifli...
* Berlin'de müze gezilir.
Pergamon Museum: Birçoğu Türkiye'den getirilen antik dönem eserlerini görmek, ah vah etmek, nasıl taşıdıklarına şaşıp kalmak için...
Alte National Museum: Fransız empresyonist ressamlarından özellikle Renoir ve Manet'in muhteşem tablolarını görmek ve duygulanmak, Rodin'in düşünen adam heykelini görmek ve Alman Romantik dönem ressamlarından Franz Krüger ve Adolph Menzel'in eserleriyle tanışmak, sanata doymak için...
DeutschesTechnikMuseum: Trenler, uçaklar, gemiler, eski film makineleri arasında keyifle vakit geçirmek, çocuklar gibi eğlenmek için...
Gugenheim Berlin: Gugenheim koleksiyonundan dönemsel sergiler gezmek, Unter Den Linden caddesinde gezerken küçük bir sanat molası vermek, hatta ücretsiz bir müze gezmek( eğer Pazartesi ise...) ya da en azından çok eğlenceli müze mağazasına gözatmak için...
Gemaldegalerie: Vermeer'den Rembrandt'a, Caravaggio'dan Rafael'e resim sanatının ustalarına saygı duruşu için...
Bizim kısıtlı sürede ancak bunları gezmeye vaktimiz oldu ama her zevke uygun yüzlerce müze var Berlin'de. Perşembe akşamı devlet müzelerinin 22.00'ye kadar açık olduğu da düşünülürse bu fırsat kaçırılmaz ve çook müze gezilir...
* Berlin'de Opera'ya gidilir.
Üç ayrı operaya sahip Berlin'de opera keyfi bir başka... Biletleri henüz gitmeden internetten almak mümkün... Bizim tercihimiz Staatsoper'den Tosca. Tavsiye edilir!...
* Berlin'de Alışveriş yapılır.
İster KaDeWe'de gurme alışverişi, ister Ku'damm'dan lüks bir çanta, ister Taschen'dan bir sanat kitabı, ister Ampelmann'dan bir hediyelik eşya, ister bit pazarından bir saat, ister bir çift Birkenstock, ister Hard Wax'ten bir sürü plak...İster çikolata, ister porselen, ister...ne isterseniz, bu şehirde herşey var...
* En turistik noktalar güniçinde çaktırmadan aralara serpiştirilir. Checkpoint Charlie, Brandenburg Kapısı, Holacaust Anıtı, East Side Gallery, Yıkık Kilise, Berliner Dom, Charlottenburg Sarayı,...Siz de bizim gibi standart turist aksiyonlarından hoşlanmıyorsanız eğer bu turistik noktaları şansa bırakın. Zaten gün içinde biri,  birkaçı karşınıza çıkacak çaktırmadan onları da aradan çıkaracaksınız...
* Nikolaiviertel'de kneipe keyfi yapılır, yöresel mutfak deneyimi yaşanır. En meşhuru Zum Nussbaum ama birçok sevimli mekan var. Patates ve pırasa çorbası içip elma soslu patates omleti yemek şart!
*Philarmonie'de konsere gidilir. Bilet bulmak ve meşhur Berlin Filarmoni'yi şehirde yakalamak zor ama Salı günleri fuayede düzenlenen Lunch Konzert sizi bekler. İyi yemek, bedava konser, öğle tatili için inanılmaz keyifli bir alternatif...
* Akşamları Newton Bar'a uğranır. Yemek öncesi ya da gecenin geç saatlerinde şehir sakinlerinin tercih ettiği bu şık mekana mutlaka uğranır, nefis kokteyller tadılır, Helmut Newton'ın nü fotoğraflarının oluşturduğu şık dekorasyonun keyfine varılır, kim kimi nasıl tavlıyor, herşey ne hızlı oluveriyor bakakalınır:)
* Hackescher Markt civarında güzel bir gün geçirilir. Hackesche Avluları, designer butikler, cafeler, trendy alışveriş, gençlik, enerji ve daha hoş bir mimari için bu bölgenin, tüm ara sokakların altını üstüne getirmek lazım. Acıkınca adres , Rosenthaler Platz'da dönerci! (Schlemmerbuffet: Tor Strasse no.125) Adı döner ama sunumu çok daha farklı ve inanılmaz lezzetli...
* İster gece ister gündüz Prenzlauerberg keşfedilir. Gündüz sakin yüzü, kafe ve sanat galerileriyle; gece barları, performans merkezleriyle sevdirir kendini. Özellikle hava kararmadan Kastanian Allee'de gezmek, kitap almak, plak almak, küçük tasarım butikler gezmek yorulunca bir kafede dinlenmek, Künstler Magazin'den sanatsal malzeme alışverişi yapmak çok keyifli. Gönül isterse geceye buralarda devam da edilir...
*White Trash deneyimi yaşanır. Bir gece kulübü, Bir hamburgerci, Bir Dövme Dükkanı, Bir performans merkezi, Bir sinema ya daaa hepsi birden... Giriş ücreti ödenerek girilen çılgın bir hamburgerci burası. Muhakkak bir gece yarısı yolunuz düşmeli, alt katta trash, üst katta ska dinlenmeli, hamburger yenmeli...
* Bir dosta rastlanmalı! Yabancısı olduğunuz bir şehirde birden bire karşınıza çıkan dost, ayaküstü bir kahve...Önceden planlanmamış bu onbeş dakika gezinizin boyutunu değiştirir birden. Buralı oluverirsiniz, öyle hissedersiniz. Seni Berlin'de görmek güzeldi Sevgili Dost Mabbas...
Neyse hepsini boşverin.
Berlin kendi gönlünüzce yaşanacak bir şehir, tavsiyeler ilginç bir şekilde fayda etmiyor.
Şehir sizi kendince yönlendiriyor, size özel bir program oluşturuyor zaten...
Onu takip edin yeter...

Üç Sergi...Bir Dinleti... Sanatla Güzelleşen Bir Beyoğlu Günü...

Bu ılık ve güneşli güzel Cumartesi gününü Beyoğlu'nda sergi gezmeye ayırıyoruz...
İlk durağımız Yapı Kredi Kazım Taşkent Galerisi'ndeki sergi;
Past, Present, Future... Geçmiş, şimdi, gelecek...

Yerli ve yabancı farklı dönemlere ait birçok farklı tarzda eser bu sergide buluşmuştu. Daha önce Viyana ve Verona'da da sanatseverlerin karşısına çıkan sergide tabii ki biz yine klasik sanatın temsilcilerini çok beğendik. Elimde değil bu C Print baskılar, video-artlar, yerleştirmeler bana çok şey ifade etmiyor... Ama bu sergideki çeşitlilik ve denge çok hoştu gerçekten...
Antonio Donghi'nin Jonglör(1936) ve Giovanni Gerolamo Savoldo'nun Flütlü Genç Erkek Portresi(1525) adlı eserlerini çok sevdik... 
Bu aralar Beyoğlu'na yolu düşenlerin sergiye uğramalarını tavsiye ederim...
İkinci durağımız Pera Müzesi; burada bugün gezeceğimiz iki sergi var. Birincisi;
Çarlık Rusyası'ndan Sahneler...
Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu sergiye tekrar gidip her bir tabloyu daha ayrıntılı incelemek için can atıyorum! Resmen büyülendim. Hepsi birbirinden güzel eserlere müzede iki kat ayrılmış.
Nikolay Kasatkin, Öksüzler (1891)

Nikolay Yaroşenko, Salıncakta (1888)

Vasiliy Maksimov, Gelecek Hayali (1868)

Nikolay Yaroşenko, Bilinmeyen bir Kadının Portresi (1893)
İşte özellikle yukarıdaki iki eser benim için günün anlam ve önemidir, başka da birşey demiyorum. Daha o kadar çok hayran olunacak eser var ki aslında... Sergi aynı zamanda Rus yazarların başyapıtlarını okuyormuşçasına hikayelerle dolu...
Sırada son sergi var:
Csontvary...



Çarlık Rusyası hazinesinden sonra biraz hafif geldi itiraf ediyorum ama yine de güzel... Özellikle yaptığı gezilerden Balkanlar sahneli resimleri çok masalsı ve çoşkulu...parlak ışığıyla neşe veriyor bakarken insana...
Bu kadar güzel şeye baktıktan sonra sıra şimdi kulaklarda. Pera Müzesince düzenlenen müzik dinletisinde Ufuk- Bahar Dördüncü kardeşlerin dört el piyano dinletisi var.
Biraz müzik biraz sohbetle çok samimi bir ortamda harika bir akşam geçiriyoruz. Geceyi ikilinin yeni çıkardıkları Macar Dansları albümünü imzalatarak mutlu mesut tamamlıyoruz...