Paris...Snapshots...

Yeni Paris gezimize bir buçuk ay var daha...
Ön hazırlıklar, yeni keşifler için araştırmalar devam ediyor...
Uçak, otel vs, zaten tamam... Opera ve konser biletleri postayla ulaştı bile...
Her şehir için hazırladığım gibi ayrıntılı kişisel gezi rehberim
Paris için de sıfırdan tekrar hazırlanıyor...
Sanki ilk kez gidiyormuş gibi, tüm önceki seferler bir yana, yeniden ve büyük bir heyecanla...



Paris'in tam ortasında, adada bir dondurma krallığı: Berthillon.


İstanbul Modern'in kardeş müzesi, birgün onun gibi olmasını umutla beklediğimiz yer: Centre Pompidou.

Saint-Ouen bit pazarının en güzel bölümü:
Marche Dauphine.


Phantom of the Opera'nın ilham kaynağı,
hikayenin geçtiği muşteşem Opera Garnier.

Bu kadar karışık görünmesine rağmen dünyanın en kolay çözülebilen metro ağı...

100 Koleksiyondan 100 Nuri İyem...


İşSanat'taki Nuri İyem sergisini herkes biliyor; afişleri tüm İstanbul caddelerinde... Cumartesi'yi iple çektim sergiyi gezmek için. Tam da tahmin ettiğim gibi çok ama çok beğendim. Tabii ki sanatçının imzası niteliğindeki Anadolu kadınları özellikle üç güzeller konulu işleri ve otoportresi serginin benim için en kıymetli eserleriydi. Herbirinin fotoğrafını çekip iyice inceledim, hafızama kazıdım. Fotoğrafları özellikle blogda paylaşmayacağım çünkü herkes sanalını değil gerçeğini görsün, herkes bu sergiye gitsin istiyorum...
Eserleri incelemenin yanısıra hangi eser kimin koleksiyonunda, Nuri İyem sahibi şanslı sanatseverler kimler- bunu da dikkatle inceledim, sergi keyfime magazinel bir yaklaşım ekledim:-) Bazı isimler beni hayrete düşürdü açıkçası. Birçok sanatsever aile, kuruluş hatta Erol Evgin tamam ama Cem Yılmaz ve Tuğba Büyüküstün isimlerini görünce gerçekten çok şaşırdım ama çok da hoşuma gitti, takdirimi kazandılar doğrusu. Darısı başıma...Ne büyük bir hayal! Neden Olmasın, belki birgün...

Çalışkan kedi :-)

Beyazıt sahaflar çarşısında bir tezgahın üzerine kurulmuş bu kedicik.
Esnafın gözbebeği, gelen geçenin ilgi odağı,
kitaplardan rol çalan entelektüel bir mırnav :-)

Süleyman Saim Tekcan...

Atları severim...
Ama atları tablolarda görmeyi hiç sevmem. Resim kursuna başlayan her ortayaşlı insan neden hep at resmi yapar çok merak ederim. Yetenekli yeteneksiz herkesin bu güzel hayvanları tuvallerine taşıması beni çok rahatsız eder... İşte bu nedenle resim ve at denince çok önyargılıyımdır...
Ama bu atlar başka.
Süleymen Saim Tekcan'ın Çırağan Kempinski'deki sergisi MUH-TE-ŞEM!
Gerçekten atların başrolde olduğu bir sergiyi böyle beğeneceğimi tahmin etmezdim.

Daha önce hiç dikkatimi çekmeyen bir sanatçıyla Çırağan Sarayı Sergi Salonu'nda 15 Şubat'a kadar sergilenecek muhteşem yağlıboya ve gravür baskıları sayesinde tanışmış oldum. Daha önceden tanımamak benim ayıbım olsun diyor, sanatçının önünde saygıyla eğiliyorum...
Sergiyi tüm sanatseverlere şiddetle tavsiye ediyorum...

Kapalıçarşı'da birgün...

İnsanın arada bir yaşadığı şehirde de turist gibi gezmesi çok keyifli oluyormuş doğrusu. Biz de güzel bir Cumartesi gününü Kapalıçarşı'ya ayırıyoruz...

Bu rengarenk dünyanın içinde kalabalığa karışmak, binbir çeşit otantik ürününün peşinde ara sokaklarda kaybolmak inanılmaz zevkli... 
İlgi alanınıza göre birşeylerin peşine düşebilir, dar aralıklardan küçük avlulara açılan kapılardan geçip enteresan dükkanlar keşfedebilirsiniz.

Yurtdışı gezilerinizden topladığınız yüksük koleksiyonunuza İstanbul'dan da bir parça ekleyebilirsiniz...


Şişko Osman'ın oldukça zevkli ve bir o kadar da pahalı halılarına göz atabilir, Abdulla'dan zeytinyağlı sabun ve havlu alabilir, çok sevdiğiniz broşunuzun kırılan iğnesini avlulardaki atölyelerde tamir ettirebilirsiniz.
Hiçbir şey yapmayıp, almayıp sadece bu renkli kalabalığın tadını çıkarabilir hatta fotoğraf çekebilirsiniz.
Hangi ülkeden olduğunuzu tahmin etmeye çalışıp türlü türlü dillerde size selam veren satıcıların bu sevimli çabalarınla bile eğlenebilirsiniz.
Ve tabii ki yorulunca otantik dekorlu kafelerden birine oturup kahve keyfi yapabilirsiniz. Fes Cafe gibi küçük ama şık servisli bir yeri tercih edebilir ya da bizim gibi klasik takılır, en eski kahve olan Şark Kahvesi'ni arar bulur kahvenizi orada yudumlayabilirsiniz... 

Kendi şehrimize de turist gözüyle bakmak, turistlerin İstanbul tutkusunu anlamak, yeni seyahatler için bizim de ufkumuzu açan birşey aslında...Farklı bir bakış açısı... Belki de yepyeni seyahat planları...
Bu soğuk kış gününde bizi neşelendiren bu seçimi yaptığımız için kendimizi tebrik ediyor acıkmaya başlayınca da Nuruosmaniye kapısından çıkarak Kapalıçarşı'dan ayrılıyoruz.
Şimdi istikamet Hocapaşa'daki Meşhur Rumeli Köftecisi...
Salaş mekan...Hızlı ve güleryüzlü servis...
Mmmm Leziz köfteler...
Günü keyifli tamamlamak için harika bir seçim...Aferin bize!

İtalya'dan taze taze...

Sevgili şehrim Floransa... Ben burada sana hasret eski anılarımla yaşarken bazı şanslılar senin sokaklarını arşınlayıp durdu son birkaç gündür.
Bu da yetmez gibi eski dost Roma'yı, son aşkım Milano'yu; özlediğim benim İtalyam'ı karış karış gezdiler. Bana da işte bu birkaç fotoğraf çıktı o gezentilerin bavulundan...

Fotoğraflara bakalım, anılara dalalım, araya bir de küçük bir gezi notu atalım:...

Pitti Uomo Floransa 2011

Duomo Floransa


Milano Duomo Meydanı(Yılbaşı ağacı hala oradaymış...)

Roma  Piazza di Spagna (her zamanki gibi turist le doluymuş...)

Ben çayımı Roma'da Babingtons Tea Room'da...
Kahvemi Floransa'da eğer sabahsa Gilli'de akşamsa Giubbe Rosse'de...
Milano'da sabahın ilk kahvesini ve gecenin son kahvesini illaki Bar Brera'da içerim.
Tabi arada bir tüm turistler gibi Zucca'ya da giderim...
Peki şimdi nerdeyim?
Maalesef evdeyim.
 Ben böyle İtalya'ya hasret ...daha ne diyeyim:-)

Şehirlerde Portreler...

Gittim, gezdim, çok beğendim, gözü kapalı tavsiye ederim...