Showing posts with label İstanbul. Show all posts
Showing posts with label İstanbul. Show all posts

Nihayet...Masumiyet...


Evet biraz geç kaldım müze ziyaretinde farkındayım ama ''doğru zaman''a inanırım ben...

Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum....
diye başlayan Masumiyet Müzesi'ni, ''Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım'' cümlesiyle bitirdiğim 14 Ekim 2008 günü  feci şekilde etkisindeydim... Kitabın mı? Hayır, sanmıyorum; projenin daha çok... Okurken, eski Türk filmi tadındaki aşk hikayesinin ardındaki dekoru, tarihi, dönemi, bilgiyi, tüm detayları sevdim daha çok.. Finale yaklaşıp ''müze'' fikrini, yazarı Orhan Pamuk'un asıl projesini kavradığımda
YAZININ DEVAMI...

Kendinize bir kıyak!...


BORSAM Taşfırın Lahmacunu...

Hazır havalar da yine soğumuşken kendinize bir lahmacun ziyafeti çekin; kışın kapanışını böyle yapın. Eğer benim gibi Avrupa yakasında yaşıyorsanız hemen Beşiktaş'tan bir Kadıköy vapuruna atlayın ve güzelim İstanbul'u seyrederek karşıya geçin. Kadıköy çarşısının içinden yukarı Bahariye'ye doğru çıkın. Tam adres: Serasker Cad. No:78 Bahariye. Aslında Çarşı  ve Rıhtım Merkez olmak üzere iki şubesi daha var ama ben bu küçük ve salaş olanı; SEVİMLİ olanı öneriyorum. Tabureye çöküp hemen iki gevrek lahmacun söyleyin ve bekleyin. Az sonra çıtır çıtır, soğanı az, kıyması bol leziz harçlı eski usul enfes lahmacununuz taş fırından çıkacak, süpürülüp fazla un ve talaştan arındırılacak ve masanıza konulacak! Tadını çıkarın...
Borsam'ı iki hafta önca annem ve babam sayesinde keşfettim ve hemen müdavimi oldum. İki gün önce yine oradaydım. Havalar böyle soğuk olmaya devam ederse belki önümüzdeki hafta tekrar giderim. O kadar lezzetli ki yazarken bile o tadı özlüyorum. İşte bu yüzden de herkese gönül rahatlığı ile öneriyorum...
Bu arada dönüşte de aynı sokaktan aşağı inip sol köşedeki  Kurukahveci Yavuz Efendi'de okkalı bir Türk Kahvesi içerseniz bu lezzet turunu keyifle kapatmış olursunuz, benden söylemesi...

Yeni bir takıntı olabilir mi?...

Pazar günü Nişantaşı'nda Galata Muhallebicisi'ndeyiz. İlk kez deniyoruz burayı. Arkadaki kış bahçesi çok keyifli. Sıcak ve samimi. Siparişim bir fincan filtre kahve, bir de fıstıklı muhallebi... Mmm, tahminimden de güzelmiş, fıstık ne kadar da yakışmış. Kahve de gayet başarılı... Çok beğendim fıstıklı muhallebiyi. Acaba yeni bir takıntı olabilir mi?...

Snapshots...Beyoğlu...

Bu güzel güneşli günden kareler...



Çalışkan kedi :-)

Beyazıt sahaflar çarşısında bir tezgahın üzerine kurulmuş bu kedicik.
Esnafın gözbebeği, gelen geçenin ilgi odağı,
kitaplardan rol çalan entelektüel bir mırnav :-)

Kapalıçarşı'da birgün...

İnsanın arada bir yaşadığı şehirde de turist gibi gezmesi çok keyifli oluyormuş doğrusu. Biz de güzel bir Cumartesi gününü Kapalıçarşı'ya ayırıyoruz...

Bu rengarenk dünyanın içinde kalabalığa karışmak, binbir çeşit otantik ürününün peşinde ara sokaklarda kaybolmak inanılmaz zevkli... 
İlgi alanınıza göre birşeylerin peşine düşebilir, dar aralıklardan küçük avlulara açılan kapılardan geçip enteresan dükkanlar keşfedebilirsiniz.

Yurtdışı gezilerinizden topladığınız yüksük koleksiyonunuza İstanbul'dan da bir parça ekleyebilirsiniz...


Şişko Osman'ın oldukça zevkli ve bir o kadar da pahalı halılarına göz atabilir, Abdulla'dan zeytinyağlı sabun ve havlu alabilir, çok sevdiğiniz broşunuzun kırılan iğnesini avlulardaki atölyelerde tamir ettirebilirsiniz.
Hiçbir şey yapmayıp, almayıp sadece bu renkli kalabalığın tadını çıkarabilir hatta fotoğraf çekebilirsiniz.
Hangi ülkeden olduğunuzu tahmin etmeye çalışıp türlü türlü dillerde size selam veren satıcıların bu sevimli çabalarınla bile eğlenebilirsiniz.
Ve tabii ki yorulunca otantik dekorlu kafelerden birine oturup kahve keyfi yapabilirsiniz. Fes Cafe gibi küçük ama şık servisli bir yeri tercih edebilir ya da bizim gibi klasik takılır, en eski kahve olan Şark Kahvesi'ni arar bulur kahvenizi orada yudumlayabilirsiniz... 

Kendi şehrimize de turist gözüyle bakmak, turistlerin İstanbul tutkusunu anlamak, yeni seyahatler için bizim de ufkumuzu açan birşey aslında...Farklı bir bakış açısı... Belki de yepyeni seyahat planları...
Bu soğuk kış gününde bizi neşelendiren bu seçimi yaptığımız için kendimizi tebrik ediyor acıkmaya başlayınca da Nuruosmaniye kapısından çıkarak Kapalıçarşı'dan ayrılıyoruz.
Şimdi istikamet Hocapaşa'daki Meşhur Rumeli Köftecisi...
Salaş mekan...Hızlı ve güleryüzlü servis...
Mmmm Leziz köfteler...
Günü keyifli tamamlamak için harika bir seçim...Aferin bize!

La Traviata...


İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin Süreyya Operası'nda sergilenen La Traviata'sındayız bu akşam... Süreyya Operası'na ilk kez geliyoruz. Küçük ama gerçek bir opera sahnesi buluyoruz karşımızda. Keşke yurtdışındaki örnekler gibi kocaman bir sahne ve dev görkemli bir opera salonumuz olsa...Ama yok... Yine de dış görünümü, fuayesi ve dekorasyonu oldukça başarılı ve salon gayet gösterişli...
Ama Taksim Meydanı'na yepyeni ve görkemli bir opera-bale-tiyatro sahnesi en büyük dileğim ülkemizdeki kültür sanat gelişimi adına... 
...
La Traviata çok modern ve minimal bir şekilde sahneye koyulmuş ve çok da başarılı olmuş...Özellikle parti sahneleri çok hoşuma gitti. Oldukça da cesur buldum aslında -özellikle-ikinci partinin içeriğindeki detayları; daha da hoşuma gitti...
Eser zaten güzel... Sanatçılarımız, özellikle Violette rolündeki Evren Ekşioğlu çok başarılı... Orkestra yönetimi bir harika...
Herşey harika... Tüm salon, bu beğenimizi ve teşekkürlerimizi dakikalarca alkışlarla, ıslıklarla, 'bravo'larla sunuyoruz sanatçılarımıza... Bu harika akşam için sonsuz teşekkürler...  

Not: Opera salonu haricinde kullanılan görseller www.dobgm.gov.tr adresindeki La Traviata sayfasından alınmıştır.