...Eat, Pray, Love...Bestseller kitaplara ve herkesin koşa koşa gittiği filmlere inanılmaz ilgisiz kalıyorum ben. İçimden böyle geliyor, kendiliğinden oluyor... Sonra bazılarına bir yerlerde rastlıyor okuyor ya da izliyorum. Bazen 'zaman kaybıymış' diyor bazen de daha önce neden ilgilenmedim diye kızabiliyorum kendime...
Eat, Pray, Love'ın film versiyonu tam bu iki duygunun arasında kalan bir deneyim oldu benim için. Roma'da geçen bölümlere hayran olurken yolculukların 'ruhsal' kısmı ruhumu kararttı... Son zamanlardaki kendi kendime biraz İtalyanca öğrenme isteğime filmin içinde rastlayınca biraz da afalladım n'oluyoruz diye...
Roma detayı beğenildi, anılar tazelendi, şehir birazcık özlendi... İtalyanca konuşmak ve el-kol hareketleriyle ilgili kısım ise beni gülme krizine soktu.
İlginç bir şekilde filmi izlerken seyahat tutkuma da ayna tutmuş oldum. Neden bu kadar 'tutkun' olduğumu anlamış oldum. Uzun ve derin anlamı bana kalsın ama kısaca ben bir yere değil ruhumun deriniklerine seyahat ediyorum aslında... Bir şehre değil kendi içsel yolculuğuma gidiyorum... Gitttiğim şehirlerdeki detaylarla kendimi match etmeye, şehrin rehberliğinde kendimi keşfetmeye...
İşte bu yüzden benim için doğrusu şöyle: Seyahat et, ye, dua et, sev!..
Not: Bu arada filmi arşivime aldım. Tamamını tekrar seyretmek? Hiç Sanmıyorum!
Ama Roma'da geçen bölümü seyredilmekten yıpranacak, eminim!
Showing posts with label sinema. Show all posts
Showing posts with label sinema. Show all posts
Paris'te bir Pazar sabahı...
Canal Saint Martin...
Eğer siz de benim gibi Jean-Pierre Jeunet'nin mükemmel filmi Amelie'yi çok seviyorsanız size harika bir önerim var: Serin bir Pazar sabahında St.Martin kanalı boyunca keyifli bir yürüyüş...
Filmde morali bozuk olduğunda düşünmek ve sakinleşmek için kanala giden Amelie Poulin, cebinde sakladığı küçük taşları suda sektiriyor, hatta kanaldaki küçük balıkla dertleşiyordu... Kanal harika görünüyordu ve ben de orada olmak istiyordum. Yeni yıla denk gelen bir Paris seyahatimizde bir pazar sabahı bu dayanılmaz isteği gerçekleştirmek üzere metroya bindik. İstikamet kanala yakın olan Jaures durağı..Metrodan inip kanal boyunca Saint Nehri istikametinde yürümeye başladık. Kimi zaman kanal kenarından yürüyor, kimi zaman kanal üzerindeki köprülere çıkıyor huzurun sakinliğin ve kış güneşinin tadını çıkarıyorduk. Filmde Amelie'nin üzerinde durduğu minik köprünün üzerine çıkmak yasak, bariyerler var. Çok dar ve suya yakın olduğu için engellemişler sanırım. Ama hiç önemli değil, her yer o kadar güzel ki, kesinlikle buraya kadar gelmeye değer!
Eğer siz de Amelie'yi sevdiyseniz, eğer siz de standart turist olmayı reddediyorsanız, eğer sizde Paris'e dair çok özel bir 'anı' sahibi olmak isterseniz, kanala gidin..
Paris, Eyfel ve Champs Elysees'den ibaret değil...
Subscribe to:
Posts (Atom)