Pazar sabahı Carlsplatz'da Bastian's tıklım tıklım dolu. Barda oturmuş sert kahvemi yudumluyor kahvaltı yapanları seyrediyorum. Tekbaşımayım. İlk kez bir şehri tek başıma geziyorum. Fuar için gelen eşimin peşine takılarak geldim bu şehre. Tek başıma gezip tek başıma döneceğim. Biraz garip hissediyorum ama güzel; bu tedirgin halimden tuhaf bir keyif alıyorum sanki... Burası bu garip ruh haline çok uygun, ilginç, sakin bir şehir aslında..
Bugün Pazar ve sokaklar bomboş. Herkes kafelerde kahvaltıda ya da evinde belki. Ama sokaklarda tek bir insan bile yok sabah saatlerinde. Oysa dün otelden şehir merkezine geldiğimde ortalık panayır yeri gibiydi. Bolker Caddesi ve civarında gezen bando takımı, sokak performansçıları, alışeriş yapan, yiyen içen insanlar, tıklım tıklım publar, kafeler, restoranlar, insanlar, insanlar, insanlar...Sanırım şehrin tek kalabalık ve canlı günü Cumartesi...
Şimdi sadece kafeler dolu. Bastian's çok tercih edilen hoş bir mekan. İçerideki neşeli cıvıltı, harıl harıl çalışan personel ve fırın bölümünden gelen nefis hamurişi kokuları burayı daha da sevimli kılıyor. Kahvemin yanında ikram edilen mini kruvasanı keyifle yedikten sonra artık biraz o boş sokaklarda gezme vakti. -Galiba pek alışkın olmadıklarından- ''bahşişe şaşıran ve çok sevinen garsonların şehri''nde hesabı getiren garsonu da şaşırtarak ve sevindirerek, onun iyi dilekleriyle atıyorum kendimi bomboş sokaklara. Keşfetmek, ruhumu dinlemek, aylak aylak gezmek, ve O'nu her adımda özlemek üzere...