
İsmin aşkına düşüyoruz yollara... Yol dediysem aklınıza cefalı, tozlu uzun yollar gelmesin; katamaranla zevkli, konforlu, sürprizli bir yol bu...
Zaten birkaç gündür Dubrovnik'teyiz. Bu kadar yakına gelmişken ismine aşık olduğum ülkeyi görmeden olmaz, otelimizden günübirlik Montenegro turu satın alıyoruz kişibaşı yaklaşık 55 euroya. Sabah saat 6 da bizi otelden alıyor ve katamaranımıza binmek üzere limana götürüyorlar.
Gümrük işlemleri kısa sürüyor, Adriatic Jet ile yola koyuluyoruz. Harika kahve kokusu aklımızı başımızdan alıyor, yol boyunca birkaç fincan içiyoruz. Adriyatik kıyıları bizim Ege ve Güney kıyılarımız gibi bol girinti çıkıntı ve adacıklara sahip olduğundan güzel bir manzara eşliğinde yol alıyoruz. Karadağ sularına girince katamaran yavaşlıyor ve açık alana çıkmamıza izin veriliyor. Manzara da enteresanlaşmaya başlıyor. Akdeniz'in tek fiyordu burada, Boka Kotorska'da. Ben ilk kez fiyord görüyorum. Evet belki Norveç'le kıyaslanınca çok küçük ama ne kadar güzel... Doğanın ne güzel oyunları, ne güzel hediyeleri var insana... Şaşkınım; iki yanımız kara, önümüzde de kara ... boğazda tekne gezisine benziyor biraz...kıyıya yaklaşıyoruz.


Bir sonraki durağımız Çetinje.Kültürel ve sanatsal anlamda önemli bir şehir, Güzel Sanatlar Akademisi, üniversite.. burada. Güzel de bir müze var burada, Osmanlı'nın izlerini taşıyan.. Müzeyi gezdikten sonra sakin sokaklarda geziniyoruz biraz. Ne kadar huzurlu bir yer burası...Birkaç pencerenin resmini çekiyoruz, içinde huzurlu yaşamların varolduğunu düşündüren...
Artık tırmandığımız dağın arkasından yavaş yavaş aşağı iniyoruz, kıyı şeridine. Budva, bizim güney sahilleri gibi. Eğlence, müthiş tekneler,oteller, daracık sokaklı, designer butikli eski şehir ve plajları ile tam bir tatil beldesi. Bond-Casino Royal sayesinde ününe ün katan Montenegro bu beldesiyle dünyaca ünlü celebritylerin de tercihi...Ben buradaki gibi tekneleri hiçbir yerde görmedim valla! Deniz-güneş-eğlence orjinli bir tatil için ideal bir yer burası. Gelecek yıllar için planlar listesine çoktan girdi!


Sokaklarda kayboluyor, ilginç gördüğümüz yapıların resimi çekiyor, dükkanlara girip çıkıyoruz. Vaktimiz dar, az sonra grupla buluşacağız ve burası biraz büyük; tamamını gezmemiz mümkün değil. O zaman yapılacak en güzel şey hemen bir pastaneye girip yerel hamurişleri almak. Gezilerde en sevdiğim şey yerel ekmek ve hamurişleri keşfetmek, İstanbul'a dönünce o tatların hayaliyle hasret çekmek...Hemen tatlı mamalar alıp grubumuzla buluşuyoruz. Dönüş yolunda katamaranda aldıklarımızı yerken bir yandan da ardımızda gittikçe küçülen ama kalbimizde gittikçe büyüyen Montenegro'ya bakıp kesinlikle tekrar geleceğimize söz veriyoruz. Gözler nemli, adını tekrar ediyorum Montenegro, Crne Gore, Monte....................