Bazen herşey birbirine karışır...
İtalya'nın bir şehrinde adı, 'Londra' olan bir otelde kalırsın;
Prag'dan aldığın eldivenleri, Paris'ten aldığın kaşkolla tamamlarsın;
Floransa'dan aldığın zeytinleri, Barselona'dan aldığın şaraba meze yaparsın;
Roma'daki kulüpte 'Berlin' şapkalı DJ'le coşarsın;
Budapeşte'den aldığın deftere Düseldorf planlarını yazarsın;
Londra'da arkanda yürüyenlerin Hırvat olduğunu arada yakaladığın bir kelimeden anlarsın.
Marsilya'da banyosunda duş jeli olmayan ucuz otelde, geçen yıl Viyana'daki güzel otelde çantana attığın jeli kullanırsın.
Kopenhag'da yürür, Milano'yu anarsın;
Bambaşka bir şehrin göbeğinde,
Siena'da içtiğin kahvenin fişi vardır seninle her şehre gelen montun cebinde.
Malmö'de yediğin çörek, Üsküp'te yediğin börek, çağrıştırır birbirini nedensizce.
Moskova'da garsona 'grazie' der, gülersin sonra kendine.
Berlin'de döner yer, üstüne Türk çayı içersin.
İstanbul'da çay içmez, paso 'espresso' dersin...
Daha bir sürü şehir, onlarca ikilem; metro durakları, sokak adları, restoran tabelaları, tattığın yemekler, gördüğün yüzler,...
Hepsi dans eder beyninin içinde...
Panik yok, ötesi de yok, 'Dünya Vatandaşısın' işte!
Ta ki pasaport kuyruğu ikiye ayrılıp sen zorunlu olarak ''other countries'' yazan tarafa yönelene kadar!
Şimdi sevgili 'hayalci' gezgin, sinirlenme, sakin ol ki, şu pasaport memuru huylanıp sana fuzuli yere tonla soru sormasın!...