İstanbul'dan kaçış planı...


Plan dediğime bakmayın, tamamen plansızdı aslında bu kaçış.. Topu topu on dakikalık bir angaryayı halletmek üzere Silivri'ye doğru çıktık yola Mayıs'ın ilk günü.. İşimiz gerçekten de on dakikaydı ve bu kadar yol geldikten sonra, hava da bu kadar güzelken içimizdeki keşif ruhuna ayak uydurmamak olmazdı..  Dönüş yolunda rastladığımız Selimpaşa Liman tabelasını görünce şansımızı denemek istedik.. Yol bizi sevimli, bir kasaba meydanına çıkardı.. Birkaç küçük yemek dükkanı, büfe, çardak altında kıraathane ve yolun sonunda da liman vardı..
Arabamızı park edip bir keşif turu atalım, birşeyler yiyelim dedik.. Liman neredeyse Rumeli Feneri ile aynı görünümde. Oradaki Barınak Resroran'ın yerinde burada birkaç alternatif birden var aynı binada..
En büyük balık restoranı Çapari hoş bir yer. Onun üstünde yeralan Sofram ise nispeten daha salaş ama yine güzel manzaralı.. Bizim kafamızda balık yemek yok, daha meydana girerken gördüğümüz ''Üsküp Köfte 1985'' tabelası aklımızı çoktan çeldi.  Burada manzaraya karşı balık yemeği başka bir ziyarete bırakarak yemek öncesi bir keşif turu atıyoruz.
Ara sokaklar çok renkli, sanki zamanda yolculuk yapıyoruz.. Yıllardır yollarda hiç rastlamadığım Anadol otomobillerden burada bir sürü var.. Tarihi Kilise Camii'nin küçük avlusundan geçip çardağın altındaki kıraathanin huzurunu kıskanıyoruz.. Köşedeki bakkalda Şarköy Şarapları satılıyor, denemelik bir tane alıyoruz; Bağcı Merlot!.. Bakkaldan Üsküp Köfte'yi tekrar teyit ediyoruz, gideri var mı diye, onay geliyor hemen 'orada yiyin' diye..
Zaten iyice de acıktık gidip 'gurmecilik' oynayalım!..
Tüm çeşitleri denemek istediğimiz için köfte, piyaz, çi börek ve mantıyı ortaya söylüyoruz. Sırayla gelen tatlardan mantı ortalama bir düzeyde ama köfte ve çi börek gerçekten başarılı.. Yemeklerin hepsini hanımlar içeride taze taze hazırlıyor.. Çok temiz ve de çok güleryüzlü bir servis alıyoruz. Yediklerimizden memnun ikram taze çayı da içerek tüm yemekler ve meşrubatlara toplam 31 TL. ödeyerek memnun ayrılıyoruz. Bu arada hemen yanında Hanımeli diye bir lokanta daha var. Menüleri tamamen aynı. Orasının da kötü olduğunu sanmıyorum ama biz seçimimizden çok memnunuz...
Yediklerimizi eritmek üzere bu kez köftecinin arkasında kalan sokaklara doğru yürümeye başlıyoruz. Bu taraf daha bir renkli.. Sokaklarda çamaşırlar asılı, kapı önlerinde koltuklar dizili... Herşeyi inceleyerek fotoğraf çeken bu ikiliye merakla bakan bir sürü göz var.. Mahallenin insanları renkli... Sonunda biri dayanamayıp soruyor ''neden fotoğraf çekiyorsunuz, burası güzel mi ki?'' İnsan hergün gördüğü, gözünün önünde duranın güzelliğini, orijinalliğini farkedemiyor maalesef.. Bu boğazda yalısı olan için bile bence aynı.. Bir süre sonra alışıldık oluyor.. İşte bunları anlatmaya çalışıp gülüşüyoruz.  Yürüdükçe başka meraklılar da çıkıyor sohbet etmek isteyen.. Hepsiyle konuşuyor hatta emlak dedikodularını öğreniyoruz.. Çekingen biri çıkarsa mesela güzel bir kız çocuğu, bu kez biz sataşıyoruz, konuşturmaya çalışıyoruz..
Zaman durmuş gibi burada..Hiç ummamışken farklı bir atmosferde bulduk kendimizi; başka bir şehirde, hatta başka bir ülkede gibiyiz.. Ama en güzeli yürüdükçe neşelenip yürüdükçe dinleniyoruz aslında... Tepeden manzaraya da doyunca limana inip birer çay da orada içelim diyoruz...
Çapari'nin yeşillikler içinde harika bir cafe/restoranı da var ama biz bugün sıradışı birşeyler peşindeyiz ya, denizin tam kıyısında balıkçıların lokalini kestiriyoruz gözümüze.. Selimpaşa Liman Derneği Lokali...
Daha buraya oturur oturmaz zihnimde Cunda'ya ışınlanıyorum. Cunda merkezdeki Ada Cafe, Zeytindalı, Taş Kahve'nin tam su kenarındaki plastik sandalyeli masalarında oturmuşcasına aynen oradaki kadar mutluyum.. Çaylar tam tavşan kanı.. Masadan masaya balıkçının, civar köylüsünün sohbetlerine kulak kabartıyor bir süre sonra kendimizi kaptırıp onlarla gülümsüyoruz komik şeylere...
Kalkıp gitmek zor.. Biliyorum ki yine birgün gelsek, tam da böyle olmayacak.. Bugünkü ruh, keyif, bu güne mahsus..  Mutluluk dediğimiz şey ne kadar küçük anların içinde saklı aslında...O'nu hep yakalamak zor, onun için de kıymetli... Bugün bize kendini hissettirmek istedi mutluluk; iyi de etti...
Bu düşünceler içinde hesabı öderken üç çay bir sodanın 2 TL. olduğunu duymak da bugün zamanda yolculuk ettim duygusunu iyice kuvvetlendiriyor. Çünkü yanlış hatırlamıyorsam bu rakam ancak 90'lardan kalma olabilir...
Zamanda yolculuk, huzura yolculuk, mutluluğun keşfi, kaçış planı.... adı ne olursa olsun, mühim değil; Selimpaşa'da bugün güzeldi..gerisi boş...