Milano Günleri...6...

Bugün seyahatimizin son günü...Şehirle vedalaşma vakti... Kahvaltının ardından saat 7 sularında önce Duomo meydanına geliyoruz. Etraf o kadar sakin ki... Meydandaki Vittorio Emanuelle II anıtının altına oturup etrafı seyrediyoruz bir süre. Tüm görkemiyle Duomo, hemen solunda Galleria, meydandaki güvercinler, çöpçüler, işe gidenler...sessizce vedalaşıyoruz onlarla.
Galleria'nın içinden geçerek La Scala meydanına çıkıyoruz. Opera binası ve meydandaki Leornardo heykeline son kez bakıyoruz. Leonardo hafifçe selamlıyor bizi, yine gelin diyor... Düz devam edip Via Manzoni'den yürümeye başlıyoruz Golden Quad.'a doğru. Yol üstünde gezmeye vakit bulamadığımız Poldi Pezzoli müzesini görüyoruz. En ünlü eseri Portrait of a Woman olan müzeyi bir sonraki gezimize bırakarak Montenapolenoe,
Borgospesso, della Spiga Ve S.Andrea'yı tekrar geziyoruz. Bu saatte şık mağazaların hepsinde temizlikçiler var...Genel olarak Pazartesi günleri zaten şehirde hayat öğleden sonra başlıyor; biz de bu sakinliğin tadını çıkarıyoruz. Mağazalar bölgesine veda edip Castello'ya doğru giderken bir mağaza vitrininden cansız bir manken bile bize el sallıyor:-)


Castello Sforsezco'yu görmeye geldiğimizde önce köşedeki Bar Castello'ya giriyor birer ayaküstü kahve içip mignon yiyoruz. Bu çevreye geldiğinizde mutlaka bu bara uğramalısınız.  Dekorasyonu, müşteri kitlesi, lokasyonu ve leziz kahvesiye tipik Milano havasını çok güzel yansıtan hoş bir yer... Hemen ardından Castello'ya giriyoruz. Oldukça büyük bir yapı. Müzesinde de Michelangelo'nun tamamlayamadığı heykeli ve diğer sanatçıların eserleri var ama Pazartesi günleri kapalı olduğu için biz sadece iç avluyu gezip arka çıkıştan Sempione Parkı'na geçiyoruz. Çok huzurlu, keyifli bir yürüyüş yapıyoruz parkta. Milanolular bu Parkı bisikletleriyle bir kestirme geçiş noktası olarak da kullanıyorlar. Her yerde işe giden çok şık giyimli, bisikletli insanlar var. Kadınları etek ceketleri ve ön sepete koydukları Prada çantaları ile bisikletle giderken gördüğünüzde şaşırmayın, göre göre alışacaksınız! Şehrin bu en büyük parkını es geçmemenizi öneririrm. Parkın içinde modern sanatlar müzesi Triennale, mini bir Eiffel olan ve içinde Cavalli Cafe'yi barındıran Torre Branca, giriş ücreti ödenmeyen dev akvaryum Acquario, şehrin popüler mekanlarından Old Fashion Cafe ve Havana Cafe var... Ayrıca arka çıkışında şehrin önemli tarihi mimari yapılarından Arco della Pace var ki, görmeden asla dönülmez...
Bu görkemli kapıyla birlikte, artık bu güzel şehri de geride bırakıyoruz; bu unutulmaz şehre şimdilik veda ediyoruz... Milano'ya gelmeden önce okuduğum birçok yorumun aksine bence, bu şehir sadece Duomo, Galleria, Castello ve alışverişten iberet değil. Yapacak çok şey var ve biz bunların ancak bir kısmını gerçekleştirerek, bu şehri dolu dolu yaşayıp eksik kalanları bir sonraki sefere bırakarak ve bir dahaki seferi iple çekerek ayrılıyoruz... Milano'yu çok seviyoruz...